Türkiye’de 2 milyon çocuk işçi var. Yoksulluk derinleştikçe çocuk işçilerin arttığını vurgulayan uzmanlara göre, ülkenin çocuk işçiliği ile mücadele edeceği yapısal bir politikası yok.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2002’de çocukların çalıştırılmasını ortadan kaldırmak amacıyla 12 Haziran’ı “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” ilan etmesi sonrası tüm ülkelerde çocuklara dair düzenlemeler yapılmaya başlandı.
BirGün gazetesinin haberine göre; Türkiye’de ise, durum tam tersi oldu. “Çıraklık Yasası“yla çocuk işçiliği teşvik edilirken, “mesleki eğitim” adı altında, çocukların ağır sanayi başta olmak üzere birçok alanda çalışmasının önü açıldı.
İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) 2022’de yayınladığı rapora göre Türkiye’de en az 2 milyon çocuk işçinin bulunduğu, bu sayının yaz aylarında 5 milyona yaklaştığı bilgisine yer verildi. Birçok farklı sektörde çalışan çocuklar İSİG’in verilerine göre de yüzde 30,8’inin tarım, yüzde 23,7’sinin sanayi, yüzde 45,5’inin hizmet sektöründe çalışırken, geri kalan yüzbinlerce çocuğun sokakta, küçük ve orta ölçekli işletmelerde, ağır ve tehlikeli işlerde sömürüldüğü bilgisi verildi.
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Seyit Aslan, çocuk işçiliğinde en büyük sorunun yoksulluk olduğunu belirterek, “Aileler kendi çocuklarını işe vermek zorunda kalıyorlar. Çok ciddi bir yoksullaşma yaşıyoruz ve ailelerin gelir düzeyi yoksulluk sınırının üzerinde çıkmadıkça maalesef çocuk işçiliği de artmaya devam ediyor. Mesleki eğitim adı altında haftada 4 gün iş yerlerinde çalıştırılıyor bu çocuklar. Yaklaşık 1 milyon çocuk bu şartlar altında” diye konuştu.
İSİG Meclisi’nden Gökhan Turan ise, çocuk işçiliğinde büyük bir artış yaşandığını kaydederek, “Çocuklar tarım, sanayi, hizmet sektörlerinde çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu durum ise işveren açısından ucuz iş gücü, ebeveynler açısından eve giren ek gelir olduğu için maalesef yeteri kadar ses çıkartılamamış oluyor. Öte yandan yoksulluk arttıkça çocuklar da çalışma oranı artıyor. Yasal haklarının zaten olmadığı koşullarda üzerine bir de hastalık gibi hayatı etkileyecek faktörler oluşunca sömürünün de ne boyutlara ulaştığı ortaya çıkıyor. Bir kadercilik anlayışı mevcut ve maalesef çocuklarımızı da kader niteliğine bıraktılar” ifadelerini kullandı.